>>
Zihnin Derinliklerinde: Klinik Psikolog Aslı Kılıç ile Ruh Sağlığı Üzerine
Klinik Psikolog Aslı Kılıç, yaşamın karmaşık ruhsal dinamiklerini anlamak ve çözüm üretmek konusunda derinlemesine bir birikime sahip. Çocukluk hayalini gerçekleştiren Kılıç, üç üniversite ve bir yüksek lisansın ardından hem ekranlarda hem de bireysel seanslarında birçok insana rehberlik ediyor. Onunla, günümüzün en sık karşılaşılan ruhsal zorlukları, psikoterapi yöntemleri ve kişisel gelişim üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bu röportajda, ruh sağlığımızı nasıl koruyabileceğimizi ve sürdürülebilir bir iyilik hali için neler yapmamız gerektiğini konuştuk. Aslı Kılıç, sıcak ve içten üslubuyla, herkesin hayatında bir fark yaratabilecek ipuçlarını Glow&Celebrity okuyucuları ile paylaştı.
Psikoloji, Sosyoloji ve İnsan Kaynakları Yönetimi bölümleri olmak üzere üç üniversiteyi aynı anda bitirdikten sonra yüksek lisansımı, Klinik Psikoloji alanında yaptım ve yüksek onur derecesiyle mezun oldum.
Psikolog olmak çocukluk hayalimdi aslında. 5 yaşındayken odamın kapısına yazıcıdan çıktı alıp ‘Aslı Kılıç’ın Kliniği’ yazıp asmıştım.
Günümüzde en sık karşılaştığımız psikolojik problemler arasında depresyon, anksiyete ve panik atak öne çıkıyor.
Danışanlarıma verdiğim terapiler ve özel ödevler sayesinde 500’den fazla kişide anksiyete ve panik atağın bunaltıcı ve korkutucu etkilerinin üstesinden geldik.
Sürdürülebilir iyilik hali için aklınızın yatmadığı ve kalbinizin atmadığı insanlardan ve ortamlardan uzak durun. Kendi enerjinizin emilmesine müsaade etmeyin.
Öncelikle sizleri tanıyabilir miyiz?
İstanbul doğumluyum. Psikoloji, Sosyoloji ve İnsan Kaynakları Yönetimi bölümleri olmak üzere üç üniversiteyi aynı anda bitirdikten sonra yüksek lisansımı Klinik psikoloji alanında yaptım ve yüksek onur derecesiyle mezun oldum. Çeşitli akıl hastanelerinde gönüllü görev yaparak her hastayı ve hastalığı gözlemleme, izleme imkânı buldum. Sonrasında 2 yıl boyunca Londra merkezli bir şirketin Türkiye yöneticiliğini yaptıktan sonra Aslı Kılıç’la Beyaz Sayfa isimli televizyon programını hazırlayıp sundum ve önemli isimler ağırladım. Şimdi ise seanslarıma yetişkinlere yönelik olmak üzere online devam ediyorum.
Psikoloji alanına yönelmenize ne sebep oldu ve bu alanda uzmanlaşmayı nasıl seçtiniz?
Psikolog olmak çocukluk hayalimdi aslında. 5 yaşındayken odamın kapısına yazıcıdan çıktı alıp ‘Aslı Kılıç’ın Kliniği’ yazıp asmıştım. Yapım gereği insanlara iyi gelmeyi seven, çevremde de kimin ne sorunu varsa hemen çözmek isteyen biri olarak, o zamanlarda da bunu arzulayan, olgun bir çocukmuşum diye düşünüyorum. Uzmanlaşmama sebep olan şey ise öğrenmenin benim için hiç bitmemesi. İlgi alanım olan şeyin altını üstünü her şeyini öğrenmeye çalışmak
isterim, o yüzden de psikolojinin yanına çeşitli bölümler ekleyip yüksek lisansla da taçlandırarak hem bilgilerimi hem perspektifimi genişletmek istedim.
Klinik psikolog olarak en çok üzerinde durduğunuz terapi yöntemleri ve yaklaşımlar nelerdir?
Aslında genelleme yapmaktan pek çok konuda hoşlanmıyorum çünkü her danışanın ihtiyacı veya ona gelecek terapi ekolü farklı oluyor, kimi ile geçmişi çalışmamız gerekirken kimi ile ilk olarak şimdide var olan sorunlara yönelmek gerekiyor. O yüzden danışanlara bu konuda kendilerini bana bırakmalarını öneriyorum.
Sizce günümüzde bireylerin en sık karşılaştığı ruhsal zorluklar nelerdir ve bu sorunlarla nasıl başa çıkmaları gerektiğini düşünüyorsunuz?
Günümüzde en sık karşılaştığımız psikolojik problemler olarak depresyon, anksiyete ve panik atak öne çıkıyor. Stres ve yaşam koşulları bu rahatsızlıkları da inanılmaz ölçüde tetikliyor ne yazık ki. Depresyonda kişi hayata, çevresine ve işine karşı ilgisini, heyecanını, enerjisini ve
umudunu kaybetmeye başlıyor. Kolumu kaldıracak halim bile yok derler ya hani, işte tam olarak öyle. Duş almak, dişlerini, fırçalamak, üstünü değiştirmek bile zulüm gibi geliyor insana.
Depresyondaki bireyler kesinlikle bunun kendi kendine geçeceğini düşünmemeliler. Depresyonun geçtiğini zannedersiniz ancak tedavi olmadıkça
nüksetme olasılığı çok yüksek ve ciddi bir rahatsızlıktır, psikoterapi şarttır. Anksiyete
ve panik atağa geldiğimizde ise günümüzde bunları yaşamayan kişi olmadığını söyleyebilirim. Bir anda hiç olmayacak yerde beklenmedik bir terleme, titreme, öksürük krizi, kalp çarpıntısı,
ölüyormuş hissi çıkıverir ortaya. Biz terapide kalp çarpıntısını değil buna sebep olan gizli kalmış düşünce ve duyguları açığa çıkarmak üzere çalışarak fizyolojik semptomları önce azaltmaya ardından vücut için duyarsız hale getirmeyi amaçlarız.
Danışanlarıma verdiğim terapiler ve özel ödevler sayesinde 500’den fazla kişide anksiyete ve panik atağın bunaltıcı ve korkutucu etkilerinin üstesinden geldik. O yüzden bununla yaşamak zorunda olunmadığını bir kez daha hatırlatmak isterim.
Meslek hayatınızda sizi en çok etkileyen bir vaka ya da deneyimi bizimle paylaşabilir misiniz?
Beni klinikten ziyade hastane vakaları çok etkiler. Çünkü oradaki insanlar çoğunlukla gerçeklikle bağlantısı kopmuş hastalar olur.
Meslek etiği olarak hiçbir danışan ya da hastanın hikayesini anlatmayı tercih etmiyorum.
Ancak ne yazık ki bu kişi şu an hayatta olmadığı için en çok aklımda kalan vakayı sizinle paylaşayım. Sokakta annesine araba çarparken buna şahit olan ve şahit olduğu esnada 5 yaşında olan bir erkek çocuğu. Annesi orada vefat ediyor. O da maalesef annesinin kanını yerde görüp bilinçaltına alıyor. Bu olaydan 2 sene sonra babası kalp krizi geçirip vefat ediyor. Kişi, anneannesiyle yaşamaya başlıyor. 15 yaşında yani olaydan 10 sene sonra gariplikler başlıyor. Anneannesinin parmağına iğne battığını ve kanadığını görüyor. Onu gördükten sonra kişi sürekli eline çamaşır suyu alıp sokaklara çıkıyor. Rutin olarak önce annesinin mezar taşını daha sonra ise sokağı ve kaldırımları temizlemeye çalışıyor her gün, temiz halbuki… Ama o sürekli sanki yerde kan varmış gibi çitilemeye devam ediyor, elleri kan
revan olana dek. Anneannesinin parmağında gördüğü minicik kan ona geçmiş travmasını tetikletiyor. Evinde de aynı şekilde. Sürekli, temiz olan yerler için bile ‘çok kirli, çok pis, mikrop kapacağım’ diyor. Hiç evlenmiyor, herkes ona pismiş gibi geliyor. Hayatı boyunca hiç
çalışmıyor. En son 36 yaşına geldiğinde, apartmana yeni taşınan komşusu bu kişinin kapısının önünde her gün onlarca çamaşır suyu kutusu, çöpü görünce merak edip kapısını çalıyor. Kişi kapıyı açıyor, anneannesi o sıra evde yok. Eve gelen misafire yani komşuya kahvenin yanında su yerine çamaşır suyu ikram ediyor. Çünkü o kişi dışarıdan geldi ve pis diye düşünüyor. Komşusu bir gariplik olduğunu anlayarak hastaneye gitmesini, orada bir süre tedavi görmesini öneriyor. Anneannesinin onayıyla da hastaneye giden kişi uzunca yıllar hastanede kalıyor. Travmalarının yeniden tetiklenmemesi için anneannesinin vefat ettiği dahi söylenmiyor… Hastanede her gördüğü duvarı, mezar taşı zannedip her duvarın önünde eğilip ellerini açıp dua okurdu annesine, o sıra bizlere de sorardı. ‘Sizin de ölmüşleriniz var
mı? Onlara da okuyayım’ derdi. Hastaneden ayrıldıktan sonra öğrendim ki vefat etmiş. Sıradışı hayatlardan yalnızca biriydi…
Psikolojik destek almak isteyen kişilere ilk adım olarak hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
Hayattaki en değerli şeyler sağlıklı bir beden ve psikolojidir. Psikolojik destek almak isteyen kişiler kendilerini kesinlikle “deli doktoruna mı gideceğim ben ya?” şeklinde bir önyargıya düşürmesinler. Ömür boyu beraber olacağınız tek kişi kendiniz ve hayatınızı başkalarını değil yalnızca kendinizi mutlu ve tatmin hissederek geçirin. Herkes kendi ihtiyacı ve bütçesine göre mutlaka bir psikolog bulup terapi almalı. Bunu kendinize bir lütuf değil ihtiyaç
olarak görmelisiniz çünkü böyle bir devirde mental sağlığı korumak gerçekten çok zor.
Klinik psikolog olarak bireylere ruh sağlığı ve kişisel gelişim konularında sürdürülebilir bir iyilik hali sağlamak için neler önerirsiniz?
Sürdürülebilir iyilik hali için aklınızın yatmadığı ve kalbinizin atmadığı insanlardan ve ortamlardan uzak durun. Kendi enerjinizin emilmesine müsaade etmeyin. İnsanların dertlerini dinleyerek aslında içselleştirip negatifliğe bürünüyorsunuz, bunu sınırlı dozda yapmalı, anlatılanları içselleştirmemelisiniz.
Kendiniz dışında hiç kimseyi hayatınızın merkezine koymayın herkes gelip geçicidir ve kendinize verdiğiniz değer ne kadar yüksek olursa başka insanlara olan bağımlılığınız ve ihtiyacınız bir o kadar azalır.
Herkese mental ve fiziksel olarak sağlıklı ve huzur dolu günler dilerim.